26 Mart 2015 Perşembe

Koşmasaydım Yazamazdım - Haruki Murakami


Bir tavsiye üzerine iki günde bitirdiğim bir kitap oldu. Haruki Murakami kimdir hiç bilmiyordum doğrusunu söylemek gerekirse. Japon edebiyatına da pek ilgim yoktu. Ama bu kitapla tanışmış ve sevmiş oldum kendisini. Yazarını bilmeden okusam Japon edebiyatına dair bir eser olup olmadığını bile anlayamazdım.

Gelelim konusu adından da anlaşılacağı gibi roman yazma eylemiyle koşmayı neredeyse aynı anlarda başlatan ve bu eylemi yaklaşık 20 yıl boyunca aralıksız devam ettiren bir yazarın hikayesi. Arada ara vermesine rağmen bu genel anlamda uzun soluklu olmamış. Hergün sabah erkenden kendi deyimiyle jogging yapan ve zihnini boşaltan bir insan. Kendisine koyduğu hedefleri gerçekleşmekten zevk alan birisi. Birinci olup olmamanın hiç bir öneminin olmadığını savunuyor kişisel açıdan. Ve buna inanmak istemesem de kitap boyunca derecelerinden hiç bahsetmemiş. Mücadele gerektiren bir eylemin birinci olmayı hedeflemeden yapılabileceği fikri benim de hoşuma gitti.

Koşmaya başlamayı düşünüyordum ama bu kitap sayesinde bunu gerçekleştirebildim. Bugün ilk kez 2km ile başladım koşuya. Tek başına koşmaktan çok bir grup temposuyla koşmak daha istikrarlı görünmüştür bana ama başkalarının hızına uymak zorunda kalmadan insanın kendi temposuyla koşabileceği fikri yeni yeni beliriyor benim için ve bundan daha büyük zevk alacağımı düşünüyorum.

Kitabı akıcı ve yalın bir dille, yazar olmakla bağdaştırarak, kendinizi bir Amerika'da, bir Japonya'da bir Yunanistan'da bulabileceğiniz ve parkurların gerçekçi sayılabilecek bir anlatımla dile getirildiği bir roman. Akıcı olduğu için çabucak bitebilecek, sizi zorlamayacak bir kitap. Edebi kaygıları olmadığını söyleyebilirim. Ama yazarın azmine, kendisine hedefler koyup bunları gerçekleştirmek için harcadığı emeğe hayran olabilirsiniz. Kendi adıma söylemek gerekirse ben hayran kalanlardanım. Saçma, gereksiz, neden böyle yapıyorsun diye gelen tüm eleştirilere inandığı şekilde, hissettiği şekilde cevap da verebilen uzun maraton koşucusu. Diğer kitapları için bende merak uyandırdı diyebilirim.

30 yaşında bir bar işletmecisi olan Haruki Murakami bir maçta roman yazmaya karar verir ve bir yarışmaya katılır. Yazarlık macerası bitmemek üzere başlar. Koşmasaydım yazamazdım kitabının adını Raymond Carver'ın öykü derlemesinin başlığı What we talk about When we talk about love'dan esinlenerek koymuştur. Orjinal ismi What I Talk About When I Talk About Running'dir.

Kitapta geçen altı çizilmelik sözlerden bahsedelim biraz da:
  • Kendimi çok daha fazla yazacakmış gibi hissettiğimde, kararlı bir şekilde kalemi kenara bırakırım. Böyle yapınca ertesi günkü çalışmam daha rahat olur. Ernest Hemingway de buna benzer bir şeyler yazmıştır. Sürdürebilmek ritmi kesmektir. Uzun soluklu çalışmalar için bu önemli. 
  • Mick Jagger genç yaşlarında," 45 yaşına gelip de hala Satisfaction söyleyacaksem, ölürüm daha iyi" demişti. Fakat gerçekte 60 yaşını geçtiği günümüzde bile Satisfaction söylemeye devam ediyor. 
  • Koştuğum mesafenin artışıyla birlikte, kilom da azaldı. İki ayda 3 kilo verdim... Bir kasaptan 3 kilo et alıp elinizde taşıyarak eve kadar koştuğunuzu düşünün. Sanırım o ağırlığın gerçekte nasıl bir şey olduğunu anlarsınız.
  • Bir şeyi ne pahasına olursa olsun yapmaya karar verdiğimde, kendimi o işe tamamen vermeyince rahat edemeyen bir karaktere sahibim.
  • Koşmanın çok büyük avantajları vardır. Her şeyden önce, oyun arkadaşlarınızın ya da karşınızda birilerinin olmasına gerek yoktur. Özel gereçlere, ekipmana da ihtiyaç yoktur.  Kalkıp belli bir yere gitmeniz de gerekmez. Koşmaya uygun ayakkabılarınız ve doğru düzgün bir yol olduktan sonra aklınıza estiğinde gönlünüzce koşabilirsiniz. 
  • Yapmak istemediğim bir şeyin yapmak istemediğim zamanda zorla yaptırılması, eskiden beri sabrımı taşırır.
  • Artık hizmet sektöründe çalışmayı bıraktığımıza göre, bundan sonra yalnızca görüşmek istediğimiz insanlarla görüşebilir, karşılaşmak istemediğimiz insanlarla mümkün olduğunca karşılaşmadan yaşayabilirdik. Böylesi küçük bir lükse, en azından küçük bir süre izin verilebilir düşüncesindeyim.
  • Bir işletmeci net bir tavır ve felsefe benzeri bir şeyi bayraklaştırmalıydı ve bu bayrağı sabırla, yağmura ve fırtınaya direnerek hep ayakta tutmayı sürdürmek zorundaydı. 
  • Birisinin çabalamadan elde edemeyeceği bir şeyi, başka birisi hiçbir çaba göstermeden elde edebilir. 
  • Kabul edelim ki hayat temelde adaletsizdir. Burası kesin. Fakat adaletsiz bir yerde olsanız bile, orada bir tür adaleti bulabilme olasılığının varlığına inanıyorum. Bu, zaman ve zahmet gerektirebilir. Belki de harcadığınız zaman ve zahmetin boşa gitmesi sonucuyla karşılaşabilirsiniz. Böylesi bir adalette adalet arayışına girmeye yetecek değer bulabilmek, elbette herkesin kendine kalmıştır.
  • Okullarda bizim öğrendiğimiz en önemli şey, en önemli şeylerin okullarda öğrenilemeyeceği gerçeğidir. 
  • Maraton'dan yola çıkan koşucular, yolda sol tarafta kalan yan yola girerek, neresi olduğunu bilmediğim sevimsiz bir ören yerinin çevresinde dolaşır, sonra tekrar anayola geri döner. Böylelikle eksik mesafe tamamlanmış olur (42km)
  • Ne yaptığımı öğrenince benzin istasyonundaki bir amca, saksıdaki çiçekleri keserek küçük bir buket yapıp bana verdi. "Başarmışsın tebrikler!" Yabancı bir ülke insanının böylesine ufacık bir empatisi iliğime, kemiğime işledi. 
  • Şuurunu kaybetmek üzere olan insanların hayalinden geçen çılgınca güzel şeyler, gerçek dünyanın hiçbir yerinde var olamaz.
  • Bazı süreçler ne yapılırsa yapılsın gerçekliği kaldırmaz. Ben bu düşüncedeyim. Eğer bu süreçle birlikte var olmaktan başka çaremiz yoksa, bizim yapabileceğimiz şey, inatçı bir azimle kendimizi değiştirmek. Bu, süreci kendi karakterimizin bir parçası haline getirmekten ibarettir.
  • Böylesine zorlu antrenmanlara dayanan bu insanların duyguları, içinde besledikleri ümitler, rüyaları ve planları acaba nereye kaybolup gitti. İnsanın aklındakiler, vücudun ölümüyle birlikte öylece, hiçbir şey olmamış gibi yok olup gidiyor mu acaba?
  • Muhteşem bir polisiye yazarı olan Raymond Chandler, "Hiç bir şey yazamayacak olsam bile, günde bir kaç saat mutlaka masamın başına oturur, bilincimi odaklarım." diye yazar hatıratının birinde. 
  • Ne olduğunu anlamadan yaşanan bir on yıla kıyasla net hedefler belirlenerek dolu dolu yaşanan bir on yıl doğal olarak çok daha istenir bir şeydir.
  • Eğer kendi belirlediğim kuralı bir kez bile çiğneyecek olursam, sonrasında birçok kuralı daha çiğnemem gerekirdi ve böyle bir durum meydana gelirse o yarışı tamamlayabilmem olasılıkla zorlaşırdı.
  • Böylesine tükenmişlik içerisinde ve bu tükenmişliği her açıdan kabullenerek, hem de böylesine emin bir şekilde koşmayı sürdürüyor olduğum gerçeği vardı sadece. Zaten hayattan başka ne isteyebilirdim ki?
Mezar taşında "En azından sonuna kadar yürümedi."  yazılmasını istediğini de dile getirmiştir.