3 Ekim 2016 Pazartesi

Orhan Pamuk - Öteki Renkler

Orhan Pamuk'u daha iyi anlayabilmeyi, bazı meseleler üzerine ne çok düşündüğünü daha yakından görebilmeyi mümkün kılan kitap Öteki Renkler. Türkiye'deki birçok aydının devlet ve onu daha iyiye taşıma tarzının Orhan Pamuk'ta biraz farklı olduğunu, Türkiye'nin Doğu-Batı çekişmesinin bizim asıl kültürümüz olduğunu ve de Orhan Pamuk'un da bundan beslendiğini daha iyi anlıyoruz. Kimlik, üslup, belki biraz harf inkılabı, Atatürkçülük, İslam, Kürt sorunu, solculuk, Aziz Nesin, Sait Faik, Oğuz Atay belki de örnek aldığı daha doğrusu en çok uyuştuğu Ahmet Hamdi Tanpınar'ı, yabancı birçok yazar hakkında düşüncelerini öğrenebiliyoruz.
Birkaç kesit;

-Gelecek hakkında beklentileri bütün kederliler gibi sınırlı.

-İlham mistik bir şeydir, dışarıdan gelir; bunu kabul edelim biraz...Ama ne kadar çok beklersen, o kadar gelmeme ihtimali de vardır. Çok bekleyen, bu konuda daha talihlidir. Aşk telefonuna benzer. Telefonun başında çok beklerseniz gelme ihtimali vardır. Açarsınız ve hayatınız değişebilir. Ama nasıl olsa bana gelmez diye beklememişseniz size hiç gelmez.

-Ama Şirin'in yakışıklı Hüsrev'in kendisiyle karşılaşınca geçirdiği kararsızlık bugün bizim de kararsızlığımızdır. Acaba hangisi daha "gerçektir". Biz de Şirin gibi kendimize soruyoruz: Gerçek mi daha gerçek, imge mi? Acaba hayatımızda daha kışkırtıcı olan hangisidir. Yakışıklı Hüsrev'in resmi mi yoksa kendisi mi?

-Gençliğin acı verici yanı,insan ilişkilerindeki ikiyüzlülüğü görmek, buna karşı bir şeyler yapmak isteyip de yapamamak ve sonraları da bunu doğal karşılamaktır. Sessiz Ev'de yer alan gençlerin her biri bendim. Her birinde gençliğin ayrı ayrı ruh hallerini kurcaladım ve eğlendim.

-Ama hareketli bir romanda, gerekli kararlar, kararsızlıklar, karar değiştirmeler, yani mantığın zikzaklar çizmesi için, bunların birbiriyle kırıştırıp, naz yapıp, manidar konuşup ve birbirlerini karşılıklı kovalayıp reddedebilmeleri için, yani gerçek aşk için, tıpkı bir savaşta olduğu gibi, önce orduların manevra için tepeleri tutmaları gerek,

-Bütün dertler, kederler, bildiğimiz insan hayatının sınırlılığı ve zavallılığına bağlı.

-Sürekli çalışabildiği ve bazı insanların makinelere ya da aşka inanabilmesi gibi o da yazıya inandığı için hayatın anlamı ve amacı onun için hep pırıl pırıl açık kaldı. Bu yüzden başkalarının kararsız kaldığı, gördüklerine inanamadıkları, başka dostların ya da örgütlerin tanıklığını ya da desteğini arayarak bocaladığı durumlarda o öne çıkıp kendine güvenle ilk tepkiyi verirdi. Düşündüğünü açıkça ifade etme ayrıcalığının yalnızca cesurlara bırakıldığı bir ülkede Aziz Nesin pek az yazara nasip olmuş bir keyifle cesaretinin tadını çıkardı.

Cumartesileri
sinema dönüşlerinde
geçerdim bekçi düdüklerinin
yankılandığı boş sokaklardan;
demir kepenkler, bitmeyen kaldırımlar,
apartmanların giz dolu karaltıları
uzanıp büyüsünü yakalayabileceğime
inandığım hayattı.
(Gece ve Sessizlik - Şavkal Altınel)

-Şeytanlarla fazlasıyla kaynaşan bir toplumda modernizimin şeytanı yeterince akıllı olamıyor. Aydınlanmacılığın aklı da çoğu zaman şeytanlarla konuşabilmek için devletin gücü ve otoritesine sığınıyor. Belki de pek çok yazar gibi kavramlarla konuşamadığım için alegoriler arıyor, hikayeler anlatıyorum. Ama şikayet etmiyorum ve talihli olduğumu biliyorum, çünkü benim ülkemde alegoriler felsefenin yerini tutar ve hikayelere de teorilerden daha çok inanılır.