2 Nisan 2015 Perşembe

Muhteşem Gatsby

Haruki Murakami'nin Koşmasaydım Yazamazdım kitabında bahsettiği muhteşem roman. Ama bana kalırsa eskiden muhteşem şimdi ise herkesin içine biraz dahil olduğu olayları anlatan bir roman. 30 yaşında yazmış bu kitabı Fitzgerald ve geleceği öngörmüş eleştirmiş yazdıklarıyla ve çağa adını veren kişidir aynı zamanda. "Caz Çağı" 

Kısaca konusuna değinmek gerekirse fakir bir kişinin zengin bir hayata duyduğu özlem, hırs denilebilir. Bunu zengin kızı elde etmek için olan hayallerine evrimleştirmiş zamanla. Onunla evlenememesinin ardında onu rahat ettirecek, ona güvence verecek bir zenginliğinin olmaması. Daisy konuşurken ses tonu alçalıp yükselen, sesini bir süre sonra para sesi olarak adlandırdıkları çekiciliği olan bir kadın. Suni yollarla Oxford'ta bulunduğunu öğrenen bir Yahudi'nin fakir adamı alıp onu var etmesiyle zengin bir adam haline gelen Gatsby çalışıp didindikten sonra  yıllarca hayalini kurduğu Daisy'nin karşısına çıkar ve olaylar gelişir. Büyük bir kayıpla da son bulur. Tabi ki de en büyük kayıp hatta tek kayıp Gatsby'nin olur. Kendi hayallerinin esiri olmuştur, onu var eden hayalleridir. Bir adamı alıp baştan aşağıya gerçekçi olamayacak kadar kör yapan yine kendisidir. Bir ev alır, göz boyamak ister. Şaşalı partiler verir ama tek istediği Daisy'e kendisini ispatlamaktır. Artık onu alabilir istemeden evlenmek zorunda kaldığı - parası, bunun vereceği güvence ve rahatlık için - artık seni sevmiyorum hatta hiç sevmedim demesini beklemeye başlar. Ama Daisy bunu yapmaz. Kendisi de bunun sebebini anlayamaz. Tam hikayeyi anlatmak değil amacım, aslında bize ne kadar yakın olayları anlatır onu göstermek.

Gatsby yeşil bir ışığı görür, evinin tam karşısında yanıp yanıp sönen Daisy'e kavuşmanın umut ışığını. O ışığa gün be gün yaklaşmak ister, yaklaşır ama elde edemez. Çünkü onlar başka insanlardır. Onun aslında Doğu yakası çimlerinde gezen hali Batı yakasının bu yaşam tarzını anlamaz, buna kendisini kapatır. 

Olabildiğince gizem katılmaya çalışılmıştır. Merak uyandıran bir hayatı, yaşanlar aslında gerçekleri sonradan öğrenecektim gibi kalıplarla aktarılmıştır kitap boyunca.  Kitaptaki kadınlar genel olarak kötü lanse edilmiştir. Güvenilmez, aldatan ama sevilen kişilerdir.

Kitaptan çarpıcı cümleler :

Birini kınamaya kalkıştın mı unutma, yeryüzündeki herkes sendeki olanaklara erişmemiştir.

Efendilik, doğuşta eşit paylarla dağıtılmaz.

Şimdi yaşamıma bütün bunları yeniden katmak ve uzmanların en sınırlısı, çok yünlü insan olmak amacındaydım. Bu sözü bilgiçlik taslamak için söylemedim, gerçekten de, yaşama tek pencereden bakış daha başarılı oluyor.

Yaşamlarında, dünyalarında gizlice fısıldayıp söyleyecek pek az şey bulunabilen kimseler, onun hakkında fısıldaşıp masallar uyduruyorlardı. 

Yalancılık onda iyileşmez bir hastalık halindeydi. Kaybetmeyi göze alamadığından, yenilgiye katlanamadığından, güç duruma düştükçe, hileye başvurmaya herhalde küçükken alışmıştı, böylece bir yandan çevresine ve dünyaya sakin, soğukkanlı, biraz da küstah bir tebessümle bakıyor, bir yandan da katı, kibirli benliğinin isteklerini yerine getirebiliyordu.

Ama ben yavaş düşünen bir insanım, üstelik içim isteklerime gem vuran kurallarla doludur.

Herkes kendinde belli başlı erdemlerin varlığına inanır. Bana gelince, ender tanıdığım dürüst kişilerden biriyim.

West Egg'li Jay Gatsby, kendine dair kurduğu hayallerden doğmuştur.

Birden insanlar arasındaki en büyük ayrıcalığın ne zeka, ne de ırktan yana olduğunu, en büyük ayrılığın sağlıklı insanla hastalıklı insan arasında bulunduğunu anladım.

Resmi o kadar çok göstermişti ki, kanımca, artık resim evden daha gerçekti.

Gatsby yeşil ışığa inanmıştı, her yıl bizden biraz daha uzaklaşan o coşkun geleceğe bel bağlamıştı. Bu gelecek kaçıp gidiyor, bizden uzaklaşıyordu, ama ne çıkardı- yarın daha çok koşar, kollarımızı daha ileriye uzatırdık... Sonra güzelim bir sabah...

Ve böylece, bizler de akıntıya kürek çeker, durmamacasına geçmişe itiliriz.

Sanırım en çok geçmişten korkuyoruz, yaşadığımız pişmanlıkları barındırdığı için her ne kadar güzellikler de olsa. Ama geleceğe bel bağlayan, hayallerini geleceğin yeşil ışığıyla aydınlatan bizim daha da korkunç bir şeyin varlığını görmezden geldiğimiz aşikar. Gelecek de geçmişin bir parçası oluyor günden güne biz ne kadar uğraşırsak uğraşalım içine pişmanlıkları alıp da devam ediyoruz yola. Sonrası, zaten bilinen gerçek.


  Artık demir almak günü gelmişse zamandan,
  Meçhule giden bir gemi kalkar bu limandan.
  Hiç yolcusu yokmuş gibi sessizce alır yol;
  Sallanmaz o kalkışta ne mendil ne de bir kol.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder